5 Şubat 2008 Salı

REENKARNE

Mustafa çökük avurtları, düşük omuzlarıyla bir hayalet gibi ilerleyip kapıyı açtı ve orada altı yaşındaki küçük oğlunun deli deli dönen hiddetli gözleriyle karşılaştı.
“Nerdesin sen Mustafa,” diye bağırdı çocuk cırlak sesiyle. “Saat kaç biliyor musun ha! Çabuk içeri geç. Yemek hazır. Elini yıkamayı da unutma, hadi marş marş.”
Başını önüne eğip “Özür dilerim,” diyerek tek katlı döküntü evin küçücük tuvaletine daldı Mustafa. Gözüne yaş yürümüştü kaderine lanet ederken. Kimin başına gelirdi ki böyle bir şey. Doğumda, bir gün önce ölen patronunun ruhu oğluna geçmiş, şimdi de başına musallat olmuştu. Büyüyüp işi yeniden ele geçirmekten başka bir şey konuşmuyordu bütün gün. Arada yanına takılıp fabrikayı ve üretimi inceliyor, bir sürü kumpas düşünüyor, evde de onları susta durduruyordu.
“Ama inşallah,” dedi kendi kendine mırıldanarak, “inşallah unutmaz bu yaptıklarımızı yeniden patron olunca...”

Hiç yorum yok: