5 Şubat 2008 Salı

DOĞAL SÜRPRİZ

Tutuşan göğsüne iki yumruk koyup, “Aaaaah ulen aaaahh!” diye dert ve bira yüklü bir nefes saldı Bülent. Sonra sanki içine biri girmiş gibi yanık bir ses fırladı ağzından:
“Kaderime ağlarııımm, ağlarım gidişineeee!
Susuşuma yanarıııımm, bıraktım seni niyeeee!”
Kıpkırmızı gözlerle taa beş kilometre ileride bir apartman dairesinin içine kadar baktı.. Beyaz bacaklarıyla yorganı üstünden atmış, kıçını havaya dikmiş yatarken hayal etti Burcu’yu ve yine tutamadı o mis kokulu nefesini.
“Eahhh, ulen aaahh!”
Sonra bir de baktı dalları yola uzanmış yaşlı, dazlak bir ağaca yaslanıyor. O anda eski bir dost gibi en umulmadık anda gelen harika fikirle heyecanlanıp titreyiverdi. İşte bu! Çakısını çıkarırken mahalledeki bütün ağaçlara aşkını kazımaya karar vermişti. Soğuk çelikl ayın soluk ışığını üstüne alarak titrek, heyecanlı bir ata binmiş gibi ilerledi. Bülent gözlerinden bir damla yaş süzülürken hırslanıp çakıyı kabuğun üstüne gömdü.
“Iııhh!”
Aşağıya doğru inecek, Burcu’nun B’sinin ilk çizgisini atacaktı ki birden boynunu kavrayan bir şeyle irkildi. Tüyleri diken diken olarak kendini yana atmaya çalıştı ama geç kalmıştı. Sert bir boruyla galiba boynunu sıkıyorlar, onu havaya kaldırmaya çalışıyorlardı. Burcu’nun ağbisi olabilir miydi bu? Arkasına tekme yanlara yumruk savurdu ama kimseye denk gelmedi.. Boğazı cendereye girmiş, gözlerine yaş basmıştı. Konuşmaya çalışırken havaya kalktığını hissetti ve bu son şaşkınlık, kapattı çenesini.
Ağaç kuru, içi doldurulmuş bir yılana benzeyen dalını uzatarak onu iyice havaya kaldırmıştı. Boğulana kadar salladı. Başı yana düştüğünde bir başka dal zıpkın gibi girdi midesine.
Bu arada alt dallar hemen önündeki toprağı kazıyor ahlaksız bir gübre için yer açıyorlardı...

Hiç yorum yok: